12 Haziran 2013 Çarşamba

"Erdogan Protestolara Yapilan Mudahaleyi Savunuyor" - CNN

Ivan Watson ve Gul Tuysuz                7 Haziran 2013

İstanbul, Türkiye(CNN) – Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Cuma günü, İstanbul’un son kalan yeşil alanının alışveriş merkezi haline getirilmesi planı üzerine Taksim Meydanı’nda patlak veren protestolara hükümetinin yaptığı müdahaleyi savundu.
Erdoğan, bir Avrupa Birliği konferansında “demokratik talepler ile ilgili bir problem yok” ve “çevreciliğe karşı değiliz” dedi. “Bizim karşı çıktığımız; terör, vandalizm ve başkalarının özgürlüğünün tehdit edilmesidir. Eğer buradaki protestolar Avrupa ülkelerindeki olsaydı, “Daha sert bir şekilde müdahale edileceğine eminim.” dedi.
Konuşma özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması ile ilgili ülkesine yüksek not verirken; Taksim Meydanı’nda yaşanan olaylar hakkında yapılan “yanlış bilgilendirmelere” atıfta bulundu.

Toplumun tüm kesimleriyle müzakereler yürüttük. Eğer bu konu hakkında işbirliği yapacak birini arıyorsanız, gelin ve başbakan ile konuşun – sizin başbakanınızla.” dedi. 1990’da İstanbul Belediye Başkanı iken üniversitelerin ormanlık alanlara yapılmasını engellemek için mücadele verdiğini söyledi.

Erdoğan’ın açılış sözlerinde, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma sürecine işaret etti. Türkiye’nin müzakerelere sekiz yıl önce başladığına ve hükümetin harekete yönlendirildiğine dikkat çekti. “Türkiye kapıda bekletilecek bir ülke değildir.” dedi ve ekledi: “Son üç yılda bir gelişme kaydetmedik. Türkiye’nin önündeki engeller, Avrupa’ya Türkiye’den daha çok zarar veriyor.”

AB’yi gecikme için açıklama yapmamakla suçladı. “İnsanlar, ilerlemenin neden bu kadar yavaş olduğunu öğrenmelidir.” dedi. “Bu trajikomik durumun devamından hiç kimse kazanç sağlayamayacak.”

Anketlere göre Türk halkının yalnızca %30’unun ülkenin AB’ye kabul edileceğine inandığını gösterdiğini örnek vererek “Umutlarımız neredeyse tükendi.” dedi.
Erdoğan’ın yorumları, dört günlük Kuzey Afrika ziyaretinden döndükten saatler sonra, İstanbul Atatürk Havaalanı’nda tezahüratlar eşliğinde bayrak sallayan binlerce kişi tarafından karşıladığında geldi. Kendi resmiyle kaplanmış bir otobüsten ülkeyi sarsan kargaşa hakkında şöyle konuştu: “Bu gösteriler, tüm demokratik niteliğini kaybetti. Masum vatandaşlarım, kendilerini bu gösterilerden kurtarmalıdır.” dedi.

Erdoğan; protestocuları, kendisini sandıkta mağlup edemedikleri için kanunlara karşı gelmekle suçladı. Buna rağmen, birkaç uzlaştırıcı söz savurdu. Başbakan, geçtiğimiz hafta polisin aşırı güç kullandığını kabul etti ve konu ile ilgili soruşturmanın başlatılmasını emrettiğini söyledi.

Erdoğan kalabalığa, “Bazıları %50’nin başbakanı olduğumu söylüyor.” dedi. “Biz 76 milyonun hizmetkârıyız.” – ülkenin toplam nüfusu.

Bir gün öncesinde analistler, başbakanı, protestolar hakkındaki meydan okuyan yorumlarından sonra menkul kıymetler borsasının tasfiye edilmesinden sorumlu tuttu.
Borsa düşüşü, İstanbul’daki nispeten bir günlük durgunluktan sonra noktalandı – bir haftadır ilk defa gökyüzü, göz yaşartıcı gaz bulutuyla kaplı değildi.

Göstericiler, hükümeti otoritarizm ile suçlayarak Erdoğan’ın istifasını istedi. Gösteriler, Erdoğan’dan hoşnut olmayan ve güvenlik güçlerinin sert müdahalesine öfke duyan birbirinden tamamen bağımsız grupları birleştirdi.

Sonuçlar, Erdoğan’a ve kendisinin hüküm süren Adalet ve Kalkınma Partisi’ne on yıllık iktidarlar süresince şimdiye dek yapılmış en büyük meydan okumadır.

Perşembe günü, Erdoğan Tunus’ta, Türkiye’de canlı yayınlanan bir basın konferansı düzenledi; fakat anlaşılması güçtü: Demeçleri, Türkçe’den Arapça’ya çevrildi; sonra Türkçe’ye tekrar çevirildi.

Ancak, Türkiye Başbakanlığı’nın hesabından atılan tweetlerde, Erdoğan şöyle dedi: “İnsanların çevre ile ilgili duyarlılığı suistimal ediliyor. Aşırı güç kullanımı ile ilgili üzüntümüzü ifade etmiştik.” Bir başkası: “Kanunsuz usullerle hak iddia etmek tolere edilemez.”

Dakikalar sonra, Türk borsası – protestolar boyunca hâlihazırda düşmüştü – yeni bir düşüş yaşadı. Borsa İstanbul 100 indeksi, kayıpları telafi edemeden %7.5’e kadar düştü. İstanbul Analitik’ten finans analisti Atilla Yeşilada, herhangi başka önemli bir açıklama veya ekonomik rapor olmaksızın düşüşün Erdoğan’ın konuşmasının sonucu olduğu açıktır, dedi. “Bu inanılmaz bir düşüş. Zararların gidişatı, borsada şu an yeni alıcıların olmayacağını gösteriyor. İnsanlar kurtarabildikleri kadarıyla borsadan çıkmaya çalışıyor.”
Polisin aşırı güç kullanımına dair hükümetten gelen özür, muhalefet liderleri ve İstanbul’un merkezinde kamp kuran protestocuların temsilcileri ile yapılan görüşmeler, Perşembe günü ticari sermayede tansiyonları düşürmüş göründü.

Fakat, 1000 kilometre güneydeki Adana’da gerçekleşen gösteriler, protestolar patlak verdiğinden beri raporlara geçen ilk polis memuru ölümü ile sonuçlandı. Mustafa Sarı’nın Çarşamba gecesi bir köprüden düştükten sonra kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiğini Adana valisi CNN’e bildirdi.

Yarı resmi Anadolu Haber Ajansı, Sarı’nın “bir grup illegal göstericiye müdahelesi” sırasında olayın meydana geldiğini bildirdi.

İki protestocu gösetilerde öldürüldü. Birine İstanbul’da bir araba çarptı; diğeri, kimliği belirlenemeyen bir kişi tarafından sınır şehri Antakya’da başından vuruldu.

Türk Tabipleri Birliği, 4,300’den fazla kişinin hafta boyunca çatışmalarda yaralandığını söyledi.
Erdoğan Pazartesi günü yola çıkmadan önce, göstericileri “marjinal grup” üyesi olmakla suçlayarak, sosyal meydayı “toplum için bir tehdit” olarak ilan ederek ve alkol tüketen herkese alkolik diyerek saldırgan bir tavır sergilemişti.

Buna karşın, başbakanın yokluğunda Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Vekili Bülent Arınç, seküler Türkleri kendi yaşam tarzlarına saygı duyulacağına ikna etmenin yolu aradı.

Ancak, protestocular, Perşembe ve Cuma günü İstanbul ve Ankara gibi şehirlerin merkezlerine, hareketin başladığı yere, döndü.

Çarşamba günü, göstericiler Ankara’da gün boyunca barışçıl bir şekilde bir aradaydı. Polis, alacakaranlıkta biber gazı ve tazyikli su ile kalabalığı dağıtmak için harekete geçmeden önce mesafesini korudu. Bazı göstericiler öfkeyle polis tanklarını tekmeleyerek tepki gösterdi.

Türkiye’deki gösteriler, Gezi Parkı’nın – İstanbul’un merkezindeki son yeşil alanın – buldozerle üzerinden geçilerek içinde alışveriş merkezi bulunan 19. Yüzyıl Osmanlı Topçu Kışlası’nın replikasının inşasını önlemek amacıyla küçük bir oturma eylemi olarak başlamıştı.

Çelik kuvvet, gösteriyi dağıtmak için göz yaşartıcı gaz ve biber spreyleriyle parka girdi, protestocular barikatlar kurdu ve polise gaz tüplerini fırlattı.


Uzmanlar; gösterilerin Erdoğan’ın hükümeti tarafından ötekileştirilmiş ve hüsrana uğratılmış Türkler için bir çıkış yolu haline geldiğini söylüyor. Gözlemciler; zayıf ve bölünmüş muhalefet partilerinin, yönetimdeki partiye ikna edici bir şekilde karşı durmakta başarısız olduğunu söylüyor; ama Erdoğan’a verilen geniş çaptaki desteğe de işaret ediyor. Hükümetinin yönetimi boyunca, Türk ekonomisi büyüdü ve partisi, sandıkta tatminkar başarılar kazandı.

"Mazlumdan Zalime: Erdoğan’ın Bitmemiş Dönüşümü" - CNN

9 Haziran 2013                 Kerem Öktem ve Karabekir Akkoyunlu

Türkiye’de hükümet karşıtı gösteriler
Yayıncının notu: Kerem Öktem, St. Antony’s College Avrupa Araştırmaları Merkezi’nde araştırma görevlisi olup aynı zamanda Oxford’da Güneydoğu Avrupa Araştırmaları uzmandır.
Karabekir Akkoyunlu ise London School of Economics’de araştırmacı olarak Türkiye ve İran’daki sosyal ve siyasi değişimler üzerine çalışmaktadır.


(CNN) – Türkiye ne bir Mısır, ne de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir Hüsnü Mübarek. Bu bir “Türk Baharı” değil, ancak seçimle başa gelmiş bir liderin kendini beğenmiş hükmü ve bölücü siyasetine bir mesaj.

Bunlar hem Türk yorumcularımızın –bunlara biz de dahiliz, hem de uluslararası medyanın bize getirdiği ana mesajlar.

Financial Times’ın bize hatırlattığı gibi, Erdoğan’ın hala bir seçimi var: Fransa eski Başkanı Charles de Gaulle’un devlet adamlığının seviyesine çıkabilir ya da siyasi hayatının geri kalanını Rusya Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye’deki bir benzeri olarak yaşayabilir...

Şuan gösterilerin başlangıç noktası olan Gezi Parkı’nda, Taksim Meydanı’nda, başkent Ankara’da sorulan soru şudur: acaba Erdoğan’ın Gezi Parkı’nın ilk isteklerini kabul etmeye siyasi kararlılığı ve cesareti var mıdır?

Bu kişisel bir hayali olan Topçu Kışlası’nı yeniden inşa edip, parkı bir AVM’ye çevirmekten vazgeçmesi demektir. Ancak başbakanın geçmiş performansları bunun aksini söylüyor.

Hatta muhtemelen olayların çok hızlı bir şekilde bu noktaya gelmesini tek ve en önemli nedeni de, başbakanın aynı geçmiş yıllarda da kendini gösterdiği gibi, eleştiri ve muhalefeti dinlemekteki yeteneksizliğidir.

Hitabı ve dili öylesine kontrolden çıkabilmektedir ki, kadınlara kaç çocuk doğularacaklarından, bir kafede bir kadehin keyfini çıkaran insana alkolik diyebilecek kadar ileri gidebilmektedir.

Dahası, ülkedeki yasal bütün sendika ve örgütlerin gösterileri, siyasi hareketler ve öğrenci grupları orantısız bir polis şiddetiyle bastırılmaktadır.

Sadece iki yıl önce oyların neredeyse %50’sini alarak seçimle başa gelmiş bir hükümetin, durdurulamaz bir ekonomik büyüme içinde olan bir devletin böylesine bir şiddet ve baskı yönetimi içinde olması anlamsızdır.

Bu denli bir halk desteği alan bir hükümetin birkaç gösteriye tahammül edemeyip, çevreyi bozacak, rant peşindeki şehir yenileme projeleri yerine, meşru ve haklı bu istekleri kabul edemeyişini merak edebilirsiniz.

Yurt dışında ve ülkesinde saygı gören, seçilmiş bir başbakan halkından gelen herhangi bir muhalefeti neden böylesine bir şiddetle bastırmak istesin? Hem de durum Türkiye siyasetinin zirvesindeki koltuğunu tehtid bile etmezken...

Cevabın bir kısmı Türkiye’nin yakın tarihindeki demokratik olmayan müdahelelerde yatıyor: Kemalist zümre, ordu, yargı ve sözde “derin devlet” gibi unsurların görünür devlet mekanizmalarında hareket ederek, 2002’de seçimleri ilk kazandığı günden beri AK Parti’nin sonunu getireceklerine dair olan komplo teorisi.

O zamandan beri parti, 2000’lerin ortasında Hristiyan misyonerlerin çözülmemiş suikastlarına dayanarak aşırı-milliyetçi grupların kurguları, Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink cinayeti, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçiminden önce yapılan Cumhuriyet Yürüyüşleri ve 2008’de parti alehine Anayasa Mahkemesi’nin kıl payı durdurduğu yasama karşısında bir iktidarına karşı sorunlar yaşamıştır.

Bütün bu deneyimler, Erdoğan ve AKP’nin diğer birçok üyesin, Türk siyasetine bir komplo gözlüğünden bakmasına neden olmaya başladı. Ancak bu deneyimlerin sorumluluğu sadece AKP’de değildir.

Daha da önemlisi, yasama ve ordudan gelen bu tip müdaheleler AKP hükümetini, kurum ve kuruluşları yandaşlarıyla doldurarak zaten zayıf olan kontrol ve denge mekanizmalarını kaldırmaya yöneltti.

Komplolara yatkın bu mantık, zayıf kontrol ve denge mekanizmalarıyla birleşince Erdoğan’ın aşırı özgüveni bir yanda, güvensizliği ve taraflılığı öbür yanda tehlikeli bir karışım olmuştur.

Gezi Park’ındaki alışveriş merkezi, üçüncü köprü, yeni havalanı, Marmara Denizi ve Karadeniz’i birleştirmesi gereken proje kimseye danışılmaksızın, toplumsal tartışma olmadan düzenlenmiştir.

Bu projelere yöneltilen her türlü eleştirinin başbakana yerli ve yabancı güçlerin müdahelesi gibi görünmesi, onun güvensizliğinin bir göstergesidir. Taksim protestolarının gizli ordu ajanları, koyu Kemalistler, İran ajanları ya da Suriye provokatörleri tarafından yapılmadığını anlayamayışı, kendi felaketinin başlangıcıdır.

Erdoğan’ın aklı selim bir değerlendirme varıp, Gezi Parkı protestocularının isteklerini yerine getirir, polis şiddetine tarafsız bir tutumla Türkiye’yi bir polis devletine çeviren sert müdaheleri gözden geçirir mi bir soru işareti:

Ancak eğer bunları başarırsa, Türk tarihine ülkesini 21. Yüzyıla taşımış, ordunun vesayetini bitirmiş, ülkedeki en geniş azınlık olan Kürtler’in uzun yıllar sürmüş hak savaşını sonlandırmış bir devlet adamı olarak geçme şansı vardır.

Eğer ki başaramazsa, ülkesini kutuplaşmaya, siyasi huzursuzluğa sürükleyecek; hükümeti, ekonomi ve sonuçta Türkiye kaybedecektir. 

"Turk Polisi ve Protestocular Taksim Meydani'nda Karsi Karsiya" - NYTimes

12 Haziran 2013       Tim Arango, Sebnem Arsu ve Ceylan Yeginsu
Esas Makale: http://www.nytimes.com/2013/06/13/world/europe/taksim-square-protests-istanbul-turkey.html?hp&_r=1&



Taksim Meydani’nda, sali gecesini carsamba sabahina baglayan zaman diliminde kaotik bir sahne hakimdi. Polis, biber gazi ve TOMAlardan sikilan tazyikli su ile binlerce protestocuyu meydandan uzaklastirmaya calisti. Basbakan Recep Tayyip Erdogan ise ulkenin ekonomisini tehdit eden bu politik krizi kontol altinda tutmaya calisiyor.

Iki haftaya yakin suredir basbakan eylemlere karsi geliyordu, protestocularin meydandan ayrilmasini istiyor, silahli polisleri beklemede tutuyor, bu protestolarin liderleri devirmek icin yapilan Arab bahariyla yakindan uzaktan bir ilgisi olmadigini savunuyordu. Sehir merkezine atilan onca el yapimi bombalar ve biber gazlarina ragmen Basbakan Erdogan ve destekcilerinin gozardi ettigi bir sey vardi, o da direniscilerin azim, kararlilik ve direnme gucuydu.

Bir protestocu, etrafi biber gazi bulutu tarafindan kaplanmis bir haldeyken polise su sekilde bagiriyordu: “Eskiyalar, caniler! Allah sizin belanizi versin!”

Protestolar, Taksim Meydani’nda kalan son yesil alani Osmanli zamanindaki kislalar seklinde yapilacak olan bir alisveris merkezine cevirme planina karsi olarak baslamisti. Bir zamanlar Suriye cumhurbaskani Bashar al-Assad’a halkini dinlemesini ve halkla uzlasmasini ogutleyen Basbakan Erdogan, parka halki dagitmasi icin polis kuvvetleri yolladi.

Basbakan Erdogan’in uyguladigi bu yontem geri tepti ve protestolarin daha da buyumesine ve Basbakan Erdogan’in gittikce artan otoriter tavirlarina karsi insanlarin hosnutsuzluklarini dile getirmesine neden oldu. Kisa zaman icerisinde cevrecilerin bu protestosuna radikal solcular da katildi. Basbakan Erdogan, polis kuvvetlerini geri cekti ancak Taksim gunlerce Basbakan Erdogan ve partisi AK Parti’ye karsi duyulan hosnutsuzlugun merkezi olmaya devam etti.

Basbakan Erdogan pazartesi gunu, carsamba gunu konusmayi teklif etmisti ancak tekrardan direniscileri dagitmak amaciyla polis kuvvetlerini halkin uzerine yolladi. Carsamba sabahi,operasyon basariya ulasmisti.

Ilk basta, sehir merkezi bir film seti gibiydi. Protestocular tarafindan havai fisekler ve polisler tarafindan atilan ses bombalari ‘ISTANBUL BIZIM, TAKSIM BIZIM’ sloganlarini bastiriyordu.
Saatlerce, polis bir ilerliyor, bir geri cekiliyordu. Geri cekildiklerinde dinleniyor, izleyicileri birbirlerine karistiriyor, sigara iciyor ve sokak saticilarindan yiyecek aliyorlardi. Catisma, Taksim’in ara sokaklarina da yayilmisti. Kucuk catismalar, sakin aralari takip ediyordu. Bu sakin aralarda izleyiciler ve turistler kargasadan kacmak icin guvenli alanlara siginiyorlardi ve gaz cok yogun geldiginde ise ara sokaklara kaciyorlardi.

Aksam oldugunda polis kararli bir sekilde halki meydandan uzaklastirmaya calistikca catismalar daha da sertlesiyordu. Bazi protestocular polisle birebir catismaya girerken, digerleri ise bariscil sivil bir direnisten yanaydilar.

Basbakan Erdogan icin bu bastirilmis siddet 10 yil once iktidara geldiginden beri yasadigi en buyuk siyasi kriz olarak nitelendiriliyor. Ayrica toplumu siniflara ayiran ve bolen politikalarin da altini ciziyor. Basbakan Erdogan’in siyasi temeli (ki bu temel cogunlugu temsil ediyor) ekonomiyi koruyamadi kaldi ki doviz surekli dusmekte ve borclanma bedeli surekli yukselmektedir.

Arastirmacilar, Basbakan Erdogan’in bu krizi cozmek yerine, secmenleri arasindaki bolunmeyi daha da arttirdigindan endise duyuyorlar. Bu catismalar 3 kisinin olumune ve en az 4947 kisinin yaralanmasina sebep oldu.

Milliyet gazetesi kose yazari Melih Asik: “Liderler su an bu cikmazdan bir cikis yolu bulmaya calisiyor olabilirler; ancak hic toplumun yarisini diger yarisina karsi kiskirtmak bir cozum olabilir mi? Eger bu sonsuz ofke yerini sagduyuya birakmazsa, Turkiye’yi cok zor gunler bekliyor” seklinde olanlari yorumluyor.

Basbakan Erdogan, kendisini destekleyen tutucu kitleleri harekete gecirmek amaciyla bircok moral konusmasi yapti haftasonu. Basbakan Erdogan’in destekcileri onceden toplum tarafindan onem derecesi dusurulmus bir sinif tarafindan olusmustur. Basbakan Erdogan onlarin bu hassasiyetleri uzerinden destekci sayisini artirmistir.


"Türkiye’de Artan Polis Baskısı Kontrolsüz Olarak Devam Ediyor" - Amnesty International

11 Haziran 2013

Bu sabah Çevik Kuvvet’in Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’ndaki barışçıl protestoculara yine biber gazı ve tazyikli su ile müdahale etmesinden sonra, Uluslararası Af Örgütü, yetkililerin göstericilerle anlamlı diyalog ve müzakerelere girmedikçe Türkiye’deki protestoların kızışarak devam etmesinin muhtemel olduğunu belirtti.

Göstericilere karşı devam eden polis müdahalesi, İstanbul Valisi’nin bu sabah parka müdahale olmayacağına dair yaptığı açıklama ile çelişti.

Eylemciler İstanbul’un merkezindeki son yeşil alanlardan biri olan,ve Taksim Meydani’nin yaninda bulunan Gezi Parki’na alisveris merkezi insaasini protesto ediyorlar.

Basın açıklamasında İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Taksim Meydanı’ndaki müdahalenin meydandaki Atatürk heykeli ve Atatürk Kültür Merkezi’ndeki bayrak ve pankartları kaldırmak için yapıldığını ve polisin Gezi Parkı’na müdahale etmeyeceğini söyledi.

Uluslararası Af Örgütü’nün şu anda İstanbul’da bulunan Türkiye araştırmacısı Andrew Gardner, “Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’ndaki eylemler şimdiye dek tamamen barışçıl sürdü ve devam etmeye hakları var. Yetkililer ancak meşru sebeplerle müdahale etmeliler – birkaç bayrak ve pankartı indirmek, açıkça, yeterli bir gerekçe değil.” diye konuştu.

Gardner sözlerine “Bugünkü görüşmemizde de Vali, polisin meşru hedeflerine ulaşmak adına orantılı güç kullandığı yönündeki ısrarını sürdürdü. Bu iki iddia da meydandaki gerçeklikle tutarlı değil.” diye devam etti.

Yerel saatle öğlen 12’de Gezi Parkı’ndaki durumla ilgili demeç vermek üzere Çağlayan Adliyesi’nde toplanan 72 avukatın gözaltına alındığı bilgisi de Uluslararası Af Örgütü’ne ulaştı. Avukatlar bir sure adliyede tutulduktan sonra Emniyet’e götürüldüler.

İstanbul ve Türkiye’deki protestolar iki hafta evvel başladığından beri binlerce barışçıl protestocunun polis müdahalesi sonucu yaralandığı belirtiliyor. Açıklamalara göre biri polis memuru olmak üzere iki kişi kaza sonucu, bir kişi de aşırı güç kullanımı sonucu olmak üzere toplamda üç kişi hayatını kaybetti.

İstanbul Tabip Odası bugün protestoculara polisin müdahalesi sonucu yaralı sayısının arttığını açıkladı. Yaralanmaların arasında plastik mermiyle yaralanan dokuz kişi, birçok kırık, kafa ve göğüs travmaları ve bir kafatası kırığı bulunmakta.

Türk yetkililer henüz polisin görevi kötüye kullandığı yönündeki şikayetler doğrultusunda bir inceleme başlatmadı ve henüz kimse adalete teslim edilmiş değil.

Andrew Gardner bu konuda “Türk yetkililer barışçıl gösterileri bastırmaya çalışmak yerine kendi polisinin yaptıklarını incelemeye ve geçtiğimiz iki haftada tanık olduğumuz şok edici şiddetin sorumlularını adalete teslim etmeye başlamalı” diye konuştu.

11 Haziran 2013 Salı

"'Bir Özgürlük Bölgesi': Gençligin Direnişi Erdoğan’a Meydan Okuyor" - Spiegel : Bolum 2

Daniel Steinvorth      11 Haziran 2013



Erdogan kendini elestirenleri sistematik bir sekilde sessizlestiriyor. Hukumet iddiaya gore komplocu bir aga karsi dava olusturdugundan beri, yuzlerce subay yaninda muhalif profesorler ve aydinlar tutuklandi. Basbakan etkili medya patronlari ve daha da fazlasi elestirici gazetecilere karsi harekete gecti.

Fakat Erdogan’in yararlari da var. 2003’te Erdogan ofise geldiginden beri ekonomi hizla ilerledi. Hatta ordunun ustunlugunu kirma, olum cezasini kaldirma ve anayasayi serbestlestirme gibi demokratik reformlar gerceklestirdi. Ayni zamanda Kurtlerle baris sureci baslatti. Turkiye suan suphesiz daha zengin ve modern bir ulke. Fakat daha ozgur ve liberal mi?

Tabiki AKP’nin genclik kolu lideri buna inanmakta. O, Ataturk dini politikadan ayri tutmak istedigi icin dista tutulmus muhafazakar Musluman grubunun bir parcasidir. Bugun bu kesim seckinleri olusturmaktadir.

Ozgurluk Bolgesi

Sanatci Zeyno Pekunlu, AKP’nin genc yetkilisinden daha farkli bir hayat suruyor. O, Gezi Parki’nda bir grup muzik yapan gencin ve sakalli eylemcilerin arkasinda, ici afis ve slogan dolu bir cadirin onunde bir taburede oturuyor.

Zeyno “Ozgurluk gorecelidir, fakat Erdogan icin baskalarinin ozgurlugu degil” diyor. “Ancak biz burada kendimize bir ozgurluk bolgesi olusturduk.”

Pekunlu, 33, dusunceli ve huzunlu gozlu bir bayan. Ressamlik dalinda egitim almis ve yasamini sanatcilik ve ogretmenlikten kazaniyor. Ancak suan kendisi “Gezi” kahramani. O orda olaylarin en basinda, 27 Mayis gecesi, girisimci vatandaslar parka yaklasan buldozerlerin onunde durdugundan beri orda. Kendi organizasyonunu Musterekler veya Siradanlar olarak isimlendiriyor ve bunu genis capta farkli gruplarin bir semsiye altinda toplandigi bir organizasyon olarak acikliyor: cevreciler, sehir plancilari, multeci yardim calisanlari ve kadin haklari savunuculari.
Itaatsiz Cocuklari Evcillestirme
AKP’nin kati Islamci goruslerine gore Pekunlu, kendini feminist diye adlandiran, bekar, cocuksuz, fantezi fikirlerle dolu gibi bir kadin var olmamalidir.
“Tum dunya bunun bir park ve polis siddetinden daha fazlasi hakkinda oldugunu biliyor. Hukumetin gunahlarinin listesi uzun,” diyip konulari siraliyor: cevrenin somurulmesi, dizginsiz insaat patlamasi, neredeyse sinir tanimayan kapitalizm. Buna ek olarak Pekunlu diyor ki, Erdogan azinliklarin ve muhalefetin gozunu korkutuyor, medyayi control etmeye ve kadin haklari hareketini bastirmaya calisiyor. Insanlarin isten sonra bira icmelerini yeni yasalar ile engellemeye calisiyor. Herkesin onunde opusmeyi bile yasaklamaya calisti.
Pekunlu diyor ki “Soz konusu kadinlara geldiginde, basbakanimiz vucutlarimiz hakkinda onlarin sahibiymis gibi konusuyor. Bize kac cocuk yapmamiz gerektigini soyluyor ve kurtaji yasaklamak istiyor, fakat sozde namus cinayetleri ve kadinlara siddet konularinda hic birsey yapmiyor.”
Ahmet Hakan basbakana yazdigi acik mektupta “Hayatimi nasil yasamaliyim, ne soylemeliyim, ne giymeliyim, ne dusunmeliyim, yemeliyim ya da icmeliyim soyleme. Babam degilsin.” yaziyor.
Fakat ulkenin baba figure cogunlugun gucunu kullanarak ulkenin itaatsiz cocuklarini evcillestirmeye kararli. Gecen cuma gunu Kuzey Afrika seyahatinden dondukten sonra yaklasik 10,000 destekleyicisine “Allah kardeslik ve birligimizi korusun. Bizim mucadele ve vandalizmle ilgimiz olmayacaktir” dedi.

"Ön Saflardaki Kadınlar" - TIME Magazine

Pelin Turgut            8 Haziran 2013 


Türkiye’deki protestoların sembolü haline gelmiş iki fotoğrafının başkarakterleri; biri kırmızı diğeri mavi elbiseli iki kadın. Aradan geçen zaman bu iki fotoğrafın rastlantı olmadığını kanıtladı. On binlerce kişinin işgali altındaki İstanbul’un merkezindeki bu meydan hükümet karşıtı gösterilerin odağı halinde. İşgalin 12. gününde de meydandaki göstericilerin yarısını kadınlar oluşturuyor. Erdoğan’ın kişisel özgürlüklerine müdahale ettiğini düşünen kalabalığın başını yine kadınlar çekiyor.

Akademisyen Ceyda Sungur geçtiğimiz hafta öğle tatili sırasında Gezi Parkı direnişine destek vermek için alandaki oturma eylemine katılacaktı. Çantası omzunda asılı, kırmızı elbiseli bu kadın, polisinin yüzüne sıktığı biber gazına maruz kaldı. Bu sahne ikon haline gelecek ilk fotoğraftı. İkinci fotoğraf ise “Mavili Kadın” olarak kayıtlara geçti. Su tankının karşısında kollarını açmış bekleyen bu kadın, tanktan püskürtülen suya tüm şiddetiyle maruz kaldı.

Geçtiğimiz hafta başlayan gösteriler polisin parka sert müdahalesiyle birlikte Erdoğan hükümetine karşı bir tepkiye dönüştü. Biriken hayalkırıklıkları bir anda bir halk hareketi halini aldı. Çevik Kuvvet ekipleriyle mücadele eden direnişçiler parkla beraber şehrin merkez meydanını ele geçirdi ve burada Paris komününü hatırlatan “renkli bir bölge” oluşturdular. Buradan yayılan dalgayla yaklaşık 60 şehirde gösteriler yapıldı.

Kadınlar, Erdoğan’ın muhafazakâr politikalarının kendi yaşamlarını etkilemesinden çekiniyorlar. 28 yaşındaki sosyoloji öğrencisi Sevi bu konu hakkında “Alanda bu kadar çok kadın olmasının sebebi bu hükümetin kadın karşıtlığıdır” diyor ve ekliyor: “Kadınları sokakta değil evde görmek istiyorlar. Ve kadınlar buna daha fazla katlanmayacak.”

Kadınların şikayetçi olduğu konular arasında Erdoğan’ın tükenmek bilmeyen 3 çocuk çağrıları, kürtaj yasasına getirmek istediği sınırlamalar, Kadın ve Aile Bakanlığı’nın isminin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirilmesi, kabinedeki kadın bakan sayısının azlığı (an itibariyle tek kadın bakan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin) ve kadına şiddete yönelik önlemlerin yetersizliği yer alıyor. (2011 Birleşmiş Milletler raporuna göre Türkiye’deki kadınlardan %39’u fiziksel şiddete maruz kalıyor, bu rakam ABD’de %22, Avrupa’da ise %3 ila %35). İş hayatı, sosyal yaşam ve akademik konularda ileri çıkmasına karşın Türk kadını geleneksel Ankara siyasetinde oldukça zayıf temsil ediliyor.

Başbakanın kadınlara karşı kullandığı söylemler en hafif tabirle aşağılayıcı” diyor Sevi’nin arkadaşı Zeynep. Sonra Sevi yanıma geliyor ve gururla neon yeşili bluzunu gösteriyor. Bluzun üzerinde elle yazılmış bir yazı var, “Bizim gibi 3 çocuk daha istediğine emin misin Başbakan!”

Gezi Parkı’ndan yeni bir Türk hareketi doğuyor ve bu hareket kalın çizgilerle çizilmiş eski tanımlamalardan çok farklı. An itibariyle Park çoğu 30 yaşın altındaki binlerce göstericiye ev sahipliği yapıyor. Bu eylem pek çok direnişçinin katıldığı ilk gösteri. Laikler, Kürtler, muhafazakârlar, eşcinseller ve anarşistler bir aradalar; mucizevî bir şekilde birlikte duruyorlar ve bugüne kadar aralarında bir sorun yaşanmış değil.

Kadınlar bu eylemde toplumun geri kalanından daha ön plandalar” diye konuşuyor Deniz. Bir üniversitede araştırma asistanı olarak çalışıyor ve türban takıyor:“Nasıl bir arada yaşayacağımızı biliyoruz”. Deniz bir kadın grubuyla birlikte hareket ediyor, içlerinde türban takanlar da var takmayanlar da. Çevre duyarlılığı söz konusu olduğu zaman inanç farklılıklarının bir önemi olmadığına değiniyorlar. Onların bu karma (türbanlı ve başı açık) grubu parktaki pek çok insan için alışılmamış bir durum.


“Bu parkta fazlasıyla umut var ama aynı zamanda artan katılım, kutuplaşmayı da beraberinde getirebilir” diyerek endişesini dile getiriyor Deniz. Protestolar başladığından beri aşırı laik mahallelerde kendisinin ve türbanlı arkadaşlarının sözlerinin kesildiğini ve tacize uğradıklarını söylüyor. Öte yandan, protestolar Erdoğan’ın destekçilerini kızdırmış durumda. Perşembe günü Başbakanı karşılamaya giden binlerce kişi havaalanında “Yol ver gidelim Taksim’i ezelim” sloganları attılar. Olayların barışçıl bir şekilde çözümlenip çözümlenemeyeceği ise ilerleyen günlerde belli olacak.

"'Bir Özgürlük Bölgesi': Gençligin Direnişi Erdoğan’a Meydan Okuyor" - Spiegel : Bolum 1

Daniel Steinvorth      11 Haziran 2013



Türk gençliği Islami muhafazakarlığa yeter dedi ve otoriter baba figürüe sahip başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı isyan ediyor. Hayatlarını nasıl yaşayacaklarına kendileri karar vermek istiyor. 
Akşamın erken saatleri; öğrenciler, genç doktorlar, avukatlar ve öğretmenler yol üstündeki yakılmış arabaları, afişleri ve bayrakları geçerek Taksim Meydanına akın ediyorlar. Davulların ve düdüklerin sesi eşliğinde Gezi Parkının basamaklarına doğru yürüyorlar. Hükümet karşısındaki zaferlerini kutlamak istiyorlar.

İki Arap turist olaylara yakın bir otelin önünde gürültücü gençliği ve harap olmuş arabaları şaşkınlık içinde izleyerek duruyorlar. Hangi ülkeye geldiklerini merak ediyorlar. Bu Türkiye mi?

Boğaz’daki sadece birkaç kişinin mümkün olacağına inanacağı bu karışıklık neredeyse iki haftadır devam ediyor. İstanbul’un kalbi olan Gezi Parkında başladı. Ağaca asılı olan bir tabelada “Devrime hoş geldin” yazıyor. Bu ağaç Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni bir alışveriş merkezinin inşaatına dair olan plan dahilinde kesilecek olan ağaçlardan biriydi.

İnsanların ağaçları koruma isteğiyle başlamış olan bu protestoların Cuma akşamı itibariyle en az üç ölü ve 4000’den fazla yaralının tespit edildiği ülke çağında bir ayaklanmaya dönüşmüş olması özellikle Başbakan’ın inatçı ve acımasız konuşmalarına dayandırılabilir. Erdoğan kendi planlarına karşı olan direnişi devlete karşı düşmanlık olarak algılıyor. Rakiplerini aşırı olarak hor görerek, polisi güç kullanmaya teşvik ediyor. Sonuç olarak barışçıl göstericiler uyku tulumları içindeyken dövülürken polis sokaklardaki diğer göstericileri kovalamak için TOMA kullandı.
Belirsiz Sonuç
Geçen Cuma Almanya’nın Yeşil Partisinin ulusal lideri olan Cem Özdemir Gezi Parkına gelerek protestocularla olan birliğini ifade etti. Çeşitli geçmişleri olan Kürt, Alevi, solcu, milliyetçi, ateist ve Müslüman protestocuların diyalog içinde olduğunu görünce hayrete düştü. Özdemir “Birinin neredeyse Erdoğan’ı tebrik edesi geliyor. Onun sayesinde normalde birbirinin boğazını sıkacak insanlar bir araya geldiler,” dedi. Protestocuların en önemli mesajının “Sorunları şiddet kullanmadan da çözebiliriz” olduğunu etkiledi. 

Hükümetle olan bu çatışmanın sonucunun ne olacağı ise hala bir muamma. Türkiye her ne kadar batıyla politik ve ekonomik bağlar geliştirmekte olsa da sosyal açıdan hala geride olduğu ortaya çıktı. Genç göstericilerin endişeleri ‘Occupy’ hareketi ve kapitalizm eleştirileri ile 1960ların sonlarındaki Avrupa’daki öğrenci protestolarını hatırlatır nitelikte. Türkiye’nin günümüzdeki hayatı bir zamanlar Almanya ve diğer batı ülkelerinin üstesinden geldiği politikacıların kadınları mutfakla özdeşleştiren ve çocuklardan itaatkarlık bekleyen çabalarını hatırlatıyor. Günümüzde Türkiye otoriter bir devlet ideolojisi ve Islami muhafazakarlığın domine ettiği durumda.

Amerika ve Avrupa Kısıtlamayı Zorluyor
Şimdiden çatışmaların Erdoğan’ın batıdaki duruşunu geliştirmediği aşikar. Ankara Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinden gelen birçok isteği dikkate almadı. Hem ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry hem de Alman Dış İşleri Bakanı Guido Westerwelle Türkiye hükümetinden dizginlemede bulunmalarını istedi.
Öfkeli Türk lideri ise sözünden dönmeyi reddetti. Tam tersime aleyhine oan tüm eleştiriler Başbakan’ı protestocuları daha da tehdit etmeye teşvik etmişe benziyor. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın çoğunluğu oluşturan destekçileri de var. İstanbul’un ve Karadeniz ile Anadolu’daki diğer şehirlerin dini anlamda muhafazakar semtlerinde insanlar bir denizcinin oğlu olan ve modern Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ten sonra Türkiye’nin en güçlü politikacısı haline gelen Erdoğan’a tapıyor.
Bu destekçilerden biri olan otuz yaşındaki mühendis Gıyaseddin Gergin Haliç’in kıyısında modern bir ofiste çalışıyor. Atatürk’ün bir portresi ile Gergin’in rol modeli olan Erdoğan’ın portresi duvarda asılı duruyor. Ofis AKP’nin genel merkezinin bir parçası ve burada Gergin prtinin gençlik kolunun başı olarak çalışıyor. Kusursuz davranışları ve özenle ütülenmiş gömleğiyle güncel durumlar ilgili soruları cevaplıyor. Doğrusu bizim sorularımızı cevaplamaktan dolayı mutluluk duyduğunu çünkü Türkiye’deki olaylarla ilgili batı medyasındaki haberlerin tek taraflı ve yanıltıcı olduğunu söylüyor.
“Tabi ki de polis hatalar yaptı,” diyor Gergin. “Ama bu protestocuların yaptığı vandalizmi haklı çıkarır mı? Ve diğer ülkelerde de polis şiddeti yok mu? Amerika’da protestolar olduğunda kimse bunu Amerikan Baharı olarak nitelendirmeyi düşünmez. Ama bu durumda bir Türk Baharından bahsediyorlar.”
Üstünkörü bir şekilde, isimlendirme uymuş gibi görünüyor – sonuçta Arap Baharına benzer bir şekilde iyi eğitimli ve sosyal medyayı kullanmakta usta vatandaşlar sokaklara döküldü. Ama Türkiye Libya’daki gibi Kaddafi’nin diktatörlüğü altında olan bir ülke olmadığı gibi ekonomisi de gelişme halinde.

Başbakan’a Karşı bir Meydan Okuma
Gergin’e daha başka neyin protestoları tetiklemiş olabileceği sorulduğunda “Burada söz konusu üç grup var: ağaçları koruyan çevreciler, karışıklık çıkarmaya çalışan marjinal gruplar ve son olarak da yıllardır seçim üstüne seçim kaybeden ve ilgiyi kendilerine çekmek için bir olanak gören Kemalistler.”
Gergin’in patronu da aynı iddialarda bulunuyor. Edoğan’a göre radikal bir azınlık protestoları provoke ediyor ve birkaç ay önce Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliğine yapılmış olan saldırıdan da sorumlu olma olasılığı yüksek olan teröristler de bu işin içinde. Bunun yanı sıra” eski elit” olan Kemalistlerin ve onların Cumhuriyet Halk Partisinin bu dengesiz durumdan yararlanmaya çalıştığını söylüyor. 
Erdoğan eleştirilerin sahiplerinin büyük bir bölümünün AKP’ye olduğu kadar CHP’ye de karşı olduğu gerçeğini gözardı ediyor. İstanbul Bilgi Üniversitesinin yaptığı bir ankete göre protestocuların %85’i hiçbir partiye bağlı değil.
Yeni ve parlamento içinde olmayan ve örgütlenmemiş bir muhalefet ortaya çıktı. Bu muhalefeti kontrol etmek zor olmakla beraber eski arkadaşa karşı düşman şemasını sınıflandırmak daha da zor. Bu durum Başbakan için yeni bir sorun ortaya koyuyor.
Erdoğan gibi Gergin de göstericilerin haklı endişeleri olabileceğini reddediyor. “Biz bir koalisyon hükümeti değiliz, bu da demek oluyor ki biz tek başımıza yönetebiliriz. Halkın çoğunluğunun istediği politikaları izleme konusunda demokratik bir hakkımız var.” 
Bu demokrasiyi kendi görüşlerine uygun bir yönetim tarzı olarak benimseyenlerin kullandığı cinsten bir argümana benziyor. Sadece karar alma sürecinin yavaşlatıyorlarsa o zaman muhaliflere neden kulak asılsın ki?