10 Haziran 2013 Pazartesi

"Sosyal Medya ve Akıllı Cep Telefonlarının Gezi Parkı Eylemlerindeki Önemi" - Huffington Post

The Media Line / Steve Dorsey / 9 Haziran 2013 10:22 (EDT)



ISTANBUL, Türkiye – Bu şehrin Gezi Parkı’nda toplanmış olan eylemciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı istifaya çağıran tutkulu sloganların arasında hızla akıllı telefonlarına bakıp Twitter’dan güvenilir, sansürlenmemiş haberleri takip ediyorlar.

Mayıs ayında bu parktaki ağaçların kesilmesini ve yerlerine alışveriş merkezi kurulmasını önlemek amacıyla başlayan bu eylemde, sosyal medya çok önemli bir iletişim aracı haline geldi.

Parkın arka tarafında Intercontinental Hotel’in yakınlarında çadırını kuran Ayça Malpoc, eylemin – doğru bilgi ve haberlerin alınmasının neredeyse imkânsız olduğu – başlangıcından beri burada kamp yapmakta.

Ayça The Media Line’a “Çok zordu” diyor, “Londra’daki bir arkadaşım bana sürekli olarak mesaj atıyordu. Haberleri ondan öğreniyordum.”

Türk televizyon kanalları ise kendi ülkelerindeki protestolara kendi ekranlarında neredeyse hiç yer vermedi. Protestoların en hararetli anlarından birinde, arabaların devrilip binaların yakıldığı, polisler ve eylemcilerin arasında doğrudan çatışmaların yaşandığı sırada, bir Türk televizyon kanalı Penguenler hakkında vermekte olduğu belgesel yayınını dahi kesmedi. Kanalların ilgi göstermediği bu protestolar şu an modern Türk tarihinin en önemli hareketlerinden kabul ediliyor.

Erdoğan’ın muhalifleri, başka televizyon kanallarını ve gazeteleri de eylemleri görmezden gelmekle, protestoların içeriklerini gölgelemekle ve önemlerini küçümsemekle suçladı.

Türk basın holdingi Doğuş’un CEO’su ve NTV kanalının sahibi Cem Aydın, personel toplantısında muhabirlere “Mesleki sorumluluğumuz açısından bize düşen, olanı olduğu gibi vermektir. Dengesizlikler içinde denge arayışı tüm medyayı olduğu gibi bizi de etkiledi” dedi. Aydın konuşmasını kanalın hala “izleyiciyle ilişkisini tazelemek için fırsatı” olduğunu ekleyerek bitirdi.

Ülkenin yazılı ve elektronik medyasındaki tavır Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists) tarafından takip edilmekte ve Türkiye – en fazla gazetecinin mahkûm edildiği ülke olarak – bu komite tarafından bağımsız gazeteciliğe karşı bir tehdit olarak etiketlenmişti. 2012’de alınan son verilere göre Türkiye’de şu an 49 gazeteci hapis yatmakta. Bu doğrultuda Türkler alternatif bir bilgi kaynağı olarak Twitter, Facebook, Ustream, Vine ve benzeri sosyal medya ağlarına sığındılar.

Sadece ilk ismini veren protestocu Melih, The Media Line’a “Sosyal medya bu hareketin kilit noktası oldu, çünkü Türk televizyonu hiçbir şeyi yayınlamadı” diyor.

Protestocular zayıf buldukları bu haberciliğe karşı tepkilerini televizyon kanallarının otobüslerini devirerek ve İstanbul’daki çeşitli haber kanalı ofislerinin dışında toplanarak gösterdiler.

Protestoların daha çok ve daha iyi bildirilmesi için televizyon kanallarına yapılan çağrılara rağmen, radikal bir değişim görülmüyor. 7 Haziran’da en az altı Türk gazetesi, Erdoğan’ı desteklemek üzere, aynı manşetle gazetelerini çıkardı: “Demokratik Taleplere Can Feda”
Güvenilir ve yansız haberlerin güncel medya kuruluşlarındaki kısıtlılığından ötürü bir çok Türk Twitter ve benzeri sosyal medya ağlarını benimsedi.

Eylemci Burcu Atar The Media Line’a “Hiçbir zaman Facebook veya Twitter’ı çok iyi kullanamamıştım, bu “direniş” hareketi başladığından beri kendimi çok geliştirdim” diyor.

Türkiye’deki bu protesto, Silikon Vadisi temelli AnchorFree’ye de inanılmaz bir kaynak olmuş durumda. Bu şirket özel bir iletişim ağı sağlayarak anonim internet kullanımı sağlayan “Hotspot Shield” adındaki uygulamayı satıyor. Uygulama bilgisayarınızın bilgilerini saklıyor ve size internette gizlice dolaşma imkânı sağlıyor. Bu ayın başında, uygulamanın indirilme yüzdesi 1,000’den neredeyse 100,000 çıktı.

Şirket uygulamanın “devletin sansürüne” yakalanmadan, kısıtlanan Facebook ve Twitter gibi sitelerde güvenle erişebilme olanağı sağladığını belirtti.

AnchorFree şirketinin CEO’su ve kurucusu David Gorodyansky, “İnsanlar bilgi özgürlüğü için savaşırlarken, Hotspot Shield bu isteği doğrudan karşılıyor” diyerek görüşünü e-mail üzerinden The Media Line’a iletiyor.

Gorodyansky, uygulamanın 2011’deki Arap Baharı protestolarında da kullanıldığını belirtiyor.

Doğruluğunu kanıtlamak zor olsa da, Istanbul’da Twitter ve Facebook erişiminin engellendiğine dair bildiriler olmuştu. Devlet bu bildirileri reddetti. Bu rağmen, devlet liderleri protestoların sosyal medyaya yansıması konusunda oldukça eleştirel tavırlar aldılar. Erdoğan kendisi Twitter’ı “baş belası” olarak tanımladı.

Öteki devlet liderleri ise sosyal medyayı kendi avantajlarına çevirmeye çalıştı.

Avrupa Birliği temsilcisi Stefan Fule, 7 Haziran’da Erdoğan’la yaptığı konferansta, Türk hükümetinin Istanbul’daki protestoculara karşı aldığı tavra tepkisini gösterdikten sonra Türkiye AB bakanı Egemen Bağış hükümeti korumak adına tepkilerini Twitter üzerinden paylaştı.

Erdoğan’ın diğer destekçileri de, AK Parti’nin Uluslar Arası Gençli Kolu’na ait resmi Twitter hesabı da dâhil olmak üzere, Twitter üzerinden Türk ve yabancı basına ve eylemlere karşı ağır tepkilerini yazmakta.

Bir Türk Gazete’ye verilen yanıtlardan biri şöyleydi: “Taksim Tahrir değildir. Erdoğan seçimle başa gelmiştir, diktatör değildir.”

Her şeye karşın, Türkiye’deki bu harekette bulunan her taraf sosyal medyadan son derece yararlanabilmiştir. Kesin olan tek şey, sosyal medyanın bilgiye aç milyonlarca Türk için katalizör görevi görmüş olduğudur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder