11 Haziran 2013 Salı

"'Bir Özgürlük Bölgesi': Gençligin Direnişi Erdoğan’a Meydan Okuyor" - Spiegel : Bolum 1

Daniel Steinvorth      11 Haziran 2013



Türk gençliği Islami muhafazakarlığa yeter dedi ve otoriter baba figürüe sahip başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı isyan ediyor. Hayatlarını nasıl yaşayacaklarına kendileri karar vermek istiyor. 
Akşamın erken saatleri; öğrenciler, genç doktorlar, avukatlar ve öğretmenler yol üstündeki yakılmış arabaları, afişleri ve bayrakları geçerek Taksim Meydanına akın ediyorlar. Davulların ve düdüklerin sesi eşliğinde Gezi Parkının basamaklarına doğru yürüyorlar. Hükümet karşısındaki zaferlerini kutlamak istiyorlar.

İki Arap turist olaylara yakın bir otelin önünde gürültücü gençliği ve harap olmuş arabaları şaşkınlık içinde izleyerek duruyorlar. Hangi ülkeye geldiklerini merak ediyorlar. Bu Türkiye mi?

Boğaz’daki sadece birkaç kişinin mümkün olacağına inanacağı bu karışıklık neredeyse iki haftadır devam ediyor. İstanbul’un kalbi olan Gezi Parkında başladı. Ağaca asılı olan bir tabelada “Devrime hoş geldin” yazıyor. Bu ağaç Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni bir alışveriş merkezinin inşaatına dair olan plan dahilinde kesilecek olan ağaçlardan biriydi.

İnsanların ağaçları koruma isteğiyle başlamış olan bu protestoların Cuma akşamı itibariyle en az üç ölü ve 4000’den fazla yaralının tespit edildiği ülke çağında bir ayaklanmaya dönüşmüş olması özellikle Başbakan’ın inatçı ve acımasız konuşmalarına dayandırılabilir. Erdoğan kendi planlarına karşı olan direnişi devlete karşı düşmanlık olarak algılıyor. Rakiplerini aşırı olarak hor görerek, polisi güç kullanmaya teşvik ediyor. Sonuç olarak barışçıl göstericiler uyku tulumları içindeyken dövülürken polis sokaklardaki diğer göstericileri kovalamak için TOMA kullandı.
Belirsiz Sonuç
Geçen Cuma Almanya’nın Yeşil Partisinin ulusal lideri olan Cem Özdemir Gezi Parkına gelerek protestocularla olan birliğini ifade etti. Çeşitli geçmişleri olan Kürt, Alevi, solcu, milliyetçi, ateist ve Müslüman protestocuların diyalog içinde olduğunu görünce hayrete düştü. Özdemir “Birinin neredeyse Erdoğan’ı tebrik edesi geliyor. Onun sayesinde normalde birbirinin boğazını sıkacak insanlar bir araya geldiler,” dedi. Protestocuların en önemli mesajının “Sorunları şiddet kullanmadan da çözebiliriz” olduğunu etkiledi. 

Hükümetle olan bu çatışmanın sonucunun ne olacağı ise hala bir muamma. Türkiye her ne kadar batıyla politik ve ekonomik bağlar geliştirmekte olsa da sosyal açıdan hala geride olduğu ortaya çıktı. Genç göstericilerin endişeleri ‘Occupy’ hareketi ve kapitalizm eleştirileri ile 1960ların sonlarındaki Avrupa’daki öğrenci protestolarını hatırlatır nitelikte. Türkiye’nin günümüzdeki hayatı bir zamanlar Almanya ve diğer batı ülkelerinin üstesinden geldiği politikacıların kadınları mutfakla özdeşleştiren ve çocuklardan itaatkarlık bekleyen çabalarını hatırlatıyor. Günümüzde Türkiye otoriter bir devlet ideolojisi ve Islami muhafazakarlığın domine ettiği durumda.

Amerika ve Avrupa Kısıtlamayı Zorluyor
Şimdiden çatışmaların Erdoğan’ın batıdaki duruşunu geliştirmediği aşikar. Ankara Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliğinden gelen birçok isteği dikkate almadı. Hem ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry hem de Alman Dış İşleri Bakanı Guido Westerwelle Türkiye hükümetinden dizginlemede bulunmalarını istedi.
Öfkeli Türk lideri ise sözünden dönmeyi reddetti. Tam tersime aleyhine oan tüm eleştiriler Başbakan’ı protestocuları daha da tehdit etmeye teşvik etmişe benziyor. Bunun yanı sıra Erdoğan’ın çoğunluğu oluşturan destekçileri de var. İstanbul’un ve Karadeniz ile Anadolu’daki diğer şehirlerin dini anlamda muhafazakar semtlerinde insanlar bir denizcinin oğlu olan ve modern Türkiye’nin kurucusu Kemal Atatürk’ten sonra Türkiye’nin en güçlü politikacısı haline gelen Erdoğan’a tapıyor.
Bu destekçilerden biri olan otuz yaşındaki mühendis Gıyaseddin Gergin Haliç’in kıyısında modern bir ofiste çalışıyor. Atatürk’ün bir portresi ile Gergin’in rol modeli olan Erdoğan’ın portresi duvarda asılı duruyor. Ofis AKP’nin genel merkezinin bir parçası ve burada Gergin prtinin gençlik kolunun başı olarak çalışıyor. Kusursuz davranışları ve özenle ütülenmiş gömleğiyle güncel durumlar ilgili soruları cevaplıyor. Doğrusu bizim sorularımızı cevaplamaktan dolayı mutluluk duyduğunu çünkü Türkiye’deki olaylarla ilgili batı medyasındaki haberlerin tek taraflı ve yanıltıcı olduğunu söylüyor.
“Tabi ki de polis hatalar yaptı,” diyor Gergin. “Ama bu protestocuların yaptığı vandalizmi haklı çıkarır mı? Ve diğer ülkelerde de polis şiddeti yok mu? Amerika’da protestolar olduğunda kimse bunu Amerikan Baharı olarak nitelendirmeyi düşünmez. Ama bu durumda bir Türk Baharından bahsediyorlar.”
Üstünkörü bir şekilde, isimlendirme uymuş gibi görünüyor – sonuçta Arap Baharına benzer bir şekilde iyi eğitimli ve sosyal medyayı kullanmakta usta vatandaşlar sokaklara döküldü. Ama Türkiye Libya’daki gibi Kaddafi’nin diktatörlüğü altında olan bir ülke olmadığı gibi ekonomisi de gelişme halinde.

Başbakan’a Karşı bir Meydan Okuma
Gergin’e daha başka neyin protestoları tetiklemiş olabileceği sorulduğunda “Burada söz konusu üç grup var: ağaçları koruyan çevreciler, karışıklık çıkarmaya çalışan marjinal gruplar ve son olarak da yıllardır seçim üstüne seçim kaybeden ve ilgiyi kendilerine çekmek için bir olanak gören Kemalistler.”
Gergin’in patronu da aynı iddialarda bulunuyor. Edoğan’a göre radikal bir azınlık protestoları provoke ediyor ve birkaç ay önce Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliğine yapılmış olan saldırıdan da sorumlu olma olasılığı yüksek olan teröristler de bu işin içinde. Bunun yanı sıra” eski elit” olan Kemalistlerin ve onların Cumhuriyet Halk Partisinin bu dengesiz durumdan yararlanmaya çalıştığını söylüyor. 
Erdoğan eleştirilerin sahiplerinin büyük bir bölümünün AKP’ye olduğu kadar CHP’ye de karşı olduğu gerçeğini gözardı ediyor. İstanbul Bilgi Üniversitesinin yaptığı bir ankete göre protestocuların %85’i hiçbir partiye bağlı değil.
Yeni ve parlamento içinde olmayan ve örgütlenmemiş bir muhalefet ortaya çıktı. Bu muhalefeti kontrol etmek zor olmakla beraber eski arkadaşa karşı düşman şemasını sınıflandırmak daha da zor. Bu durum Başbakan için yeni bir sorun ortaya koyuyor.
Erdoğan gibi Gergin de göstericilerin haklı endişeleri olabileceğini reddediyor. “Biz bir koalisyon hükümeti değiliz, bu da demek oluyor ki biz tek başımıza yönetebiliriz. Halkın çoğunluğunun istediği politikaları izleme konusunda demokratik bir hakkımız var.” 
Bu demokrasiyi kendi görüşlerine uygun bir yönetim tarzı olarak benimseyenlerin kullandığı cinsten bir argümana benziyor. Sadece karar alma sürecinin yavaşlatıyorlarsa o zaman muhaliflere neden kulak asılsın ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder