10 Haziran 2013 Pazartesi

"Demokrat mı Padişah mı?" - The Economist

Yayın tarihi: 08.06.2013

Erdoğan protestocuları bertaraf etmek yerine onlara kulak vermeli.

Başı ezilenler, biber gazı ve su tankları: Bunlar Kahire’yi, Trablus’u ya da herhangi bir kanlı diktatörlüğü anlatıyor olmalı. Fakat burası Tahrir değil. Burası Avrupa’nın en büyük şehri ve Türkiye’nin finans merkezi olan İstanbul’un Taksim Meydanı. Protestolar Atatürk’ten bu yana gelmiş en önemli Türk lideri Tayyip Erdoğan’ı hedef almış durumda. İsyan ateşi tüm ülkeye bir anda yayıldı ve bilançoda –şimdilik- 4000 yaralı, 900 gözaltı ve 3 ölüm var.

Olayların çıkmasının sebebi Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nın yeniden düzenlenerek bir alışveriş merkezi haline getirilmesinin planlanmasıydı. Hâlihazırda yapılması planlanan önemli inşaat projeleri (3. Köprü, Kanal İstanbul vs.), halkta dışa vurulmamış bir kızgınlık yaratmıştı. Polisin Park’taki ilk protestoya orantısız güç kullanarak karşılık vermesi bardağı taşıran son damla oldu. Sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımlar bir anda alevlenen bir öfkeye dönüştü, yerel bir protesto ulusal bir boyut kazandı.

Bazı uzmanlar bu olayların “İslam ve demokrasinin bir arada yürüyemeyeceğinin kanıtı” niteliğinde olduğunu söylüyor. Gezi Parkı protestolarından alınması gereken esas ders ise Türkiye’nin otoriter bir padişah yönetimine boyun eğmeyeceğidir.

Demokrasi Treni'nden Inmek
Erdoğan yönetiminde yapılan iyi işler göz ardı edilmemeli. 2002 yılında iktidara geldiğinden bu yana gayri safi milli hâsıla her yıl yaklaşık yüzde 5 oranında arttı. Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini ilerletmek için gereken reformlarda önemli adımlar atıldı. Önceki yönetimlerce baskı altına alınan ve arka plana itilen 15 milyon Kürt için gerekli siyasi uygulamaları hayata geçirdi. Türkiye’nin bugün geldiği nokta, Arap Baharı yaşayan milletler için bir model oluşturmakta.

Erdoğan ve partisinin 3 seçimi arka arkaya kazanmasının nedeni yukarıdaki verilerde saklı. 2011 Haziranında yapılan seçim de onun halk arasında hala popüler olduğunun bir kanıtı. Küçük işletme sahipleri, konservatif Anadolu halkı ve büyük şehirlere göç eden milyonlar, karşısında güçlü bir muhalefet olmadıkça AKP’yi yeniden iktidara taşıyacak gibi duruyor.

Tüm bunlara rağmen Erdoğan uzun süredir şüpheli bakışların odağı halinde. Bir konuşmasında demokrasiyi “Gidilmesi gereken durağa varıldığında inilecek bir araç” olarak tanımlaması tüm bu kuşkuları arttırıyor. Erdoğan, İstanbul ve İzmir burjuvazisine karşı küçümseyici bir tavır içinde. Alkol satışını sınırlayan yeni yasa, Atatürk’ün laik devletinin İslami yöne çekilmesinden korkan kesimin endişelerini destekler nitelikte. AKP’nin köklerinin İslami görüşe yakın olması bu endişeleri bir kat daha arttırıyor.

Erdoğan’ın partisinde onu onaylamayan bir kesim de var. AKP’nin kurucularından, şimdinin cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanın tavrını otoriter bulduğunu ve onun demokrasi anlayışının çok kısıtlı olduğunu söylemekten çekinmiyor. Avrupa’daki gayrimüslim despot liderlerin varlığı (Rusya’da Putin, Macaristan’da Orban), problemin İslam değil Erdoğan olduğunun bir göstergesi. Erdoğan’ın çoğunlukçu demokrasi anlayışı ve azınlıkları göz ardı eden iktidar politikası, kazandığı seçimlerden sonra “İstediğimi yaparım” zihniyetini de beraberinde getiriyor. Bu bakış açısıyla birlikte gelen üstün yetkiyi, darbe eğilimli ordunun gücünü azaltma çabasında olduğu gibi doğru kullandığı zamanlar oldu. Buna rağmen yargıda, belediyelerde ve ihalelerde kadrolaşmaya gitmesi, üzerindeki kontrol mekanizmasına zarar verdi. Bu kontrolsüzlüğün yarattığı korku medyayı da etkisi altına aldı; protestolardaki orantısız güç kullanımı ve polisin şiddetli müdahalesine karşın tüm medya oto-sansür uyguladı. Olaylar devam ederken televizyonlar yemek programları ve penguen belgeselleri yayınlıyorlardı.

Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı Çin’den fazla. Erdoğan yüksek rütbeli generallerin çoğunu hapse attırdı. Kendi partisinde insanlar ona karşı çıkmaktan çekiniyor. Özgüveni çoktan astlarına karşı toleranssızlığa dönüşmüş durumda. Toplum mühendisliği çabaları konservatif tutumunda boğuluyor.

Şu anki risk iktidarda olmanın verdiği güce daha da sıkı sarılacak olması. AKP’nin iç tüzüğüne göre 3 dönem arka arkaya meclise girdikten sonra milletvekilliğinden ve dolayısıyla başbakanlıktan çekilmek zorunda. Bu nedenle anayasayı başkanlık sistemine uygun olarak değiştirebileceği düşünülüyor. Bir diğer alternatifse tüzüğü keyfince değiştirip başbakanlığa devam etmesi.

Osmanlılar bugünlerde diken üstünde
Erdoğan’ın bu fikirlerden ve liderlikten vazgeçip yerini devlet adamlığına daha uygun olan Abdullah Gül’e bırakması iki açıdan önemli. İlk sebep Türklerin Erdoğan’dan bezmesi; Thatcher İngiltere’sinin 1990’daki kelle vergisi karşısında ayaklanması, Fransızların 1968’de de Gaulle’ü reddetmeleri bu durumla benzerlik gösteriyor. Eğer Erdoğan kalmayı seçerse bir sonraki seçimde ülkesi git gide “yönetilemez” hale gelebilir.

Ayrıca Erdoğan’ın elde ettiği başarıları da koruması gerekiyor. İstikrarlı giden ekonomi ciddi oranda yavaşladı ve düşüşe geçti. Euro’nun resesyonu Türkiye’nin en geniş pazarını etkilemiş gözüküyor. Avrupa Birliği’yle müzakereler durma noktasına geldi ve Erdoğan AB’ye yönelik ilgisini kaybetmiş durumda. Kürtlerle ve Abdullah Öcalan’la yapılan pazarlıklar ise hala bıçak sırtında.

Erdoğan’ın ülke geleceği için yapabilecekleri henüz bitmiş değil. Ülke 1982’de yapılan darbe anayasasından sonra yeni bir anayasaya ihtiyaç duyuyor. Merkeziyetçi bir anayasadansa bir konsensusla oluşturulacak yeni bir yapı gerekiyor. Erdoğan kalan zamanını anayasal reforma ayırır, Kürtlerin taleplerine cevap verir, AB müzakerelerine hız kazandırıp ekonomiyi yeniden düzene koyabilirse Türk tarihindeki yerini sağlama alabilir.


Bu haftaki protestolar sadece biber gazı ve kızarmış gözlerden ibaret değildi. Sıradan mahallelerdeki sıradan insanlar tencere ve tavalarıyla, bayraklarıyla seslerini duyurabilmek için sokaklara çıktılar. 

Türkler seslerini padişaha duyurabilmek için yeni bir birliktelik ve çoğulcu demokrasi yolu keşfettiler –eğer padişah dinlemeye karar verirse- . Taksimdeki protestoculara karşı nasıl davranılacağı ise hala belirsizliğini koruyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder