Yayın tarihi: 08.06.2013
Esas makale: http://www.economist.com/news/leaders/21579004-recep-tayyip-erdogan-should-heed-turkeys-street-protesters-not-dismiss-them-democrat-or-sultan
Erdoğan
protestocuları bertaraf etmek yerine onlara kulak vermeli.
Başı
ezilenler, biber gazı ve su tankları: Bunlar Kahire’yi, Trablus’u
ya da herhangi bir kanlı diktatörlüğü anlatıyor olmalı. Fakat
burası Tahrir değil. Burası Avrupa’nın en büyük şehri ve
Türkiye’nin finans merkezi olan İstanbul’un Taksim Meydanı.
Protestolar Atatürk’ten bu yana gelmiş en önemli Türk lideri
Tayyip Erdoğan’ı hedef almış durumda. İsyan ateşi tüm ülkeye
bir anda yayıldı ve bilançoda –şimdilik- 4000 yaralı, 900
gözaltı ve 3 ölüm var.
Olayların
çıkmasının sebebi Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nın
yeniden düzenlenerek bir alışveriş merkezi haline getirilmesinin
planlanmasıydı. Hâlihazırda yapılması planlanan önemli inşaat
projeleri (3. Köprü, Kanal İstanbul vs.), halkta dışa vurulmamış
bir kızgınlık yaratmıştı. Polisin Park’taki ilk protestoya
orantısız güç kullanarak karşılık vermesi bardağı taşıran
son damla oldu. Sosyal medya aracılığıyla yapılan paylaşımlar
bir anda alevlenen bir öfkeye dönüştü, yerel bir protesto ulusal
bir boyut kazandı.
Bazı
uzmanlar bu olayların “İslam ve demokrasinin bir arada
yürüyemeyeceğinin kanıtı” niteliğinde olduğunu söylüyor.
Gezi Parkı protestolarından alınması gereken esas ders ise
Türkiye’nin otoriter bir padişah yönetimine boyun eğmeyeceğidir.
Demokrasi
Treni'nden Inmek
Erdoğan
yönetiminde yapılan iyi işler göz ardı edilmemeli. 2002 yılında
iktidara geldiğinden bu yana gayri safi milli hâsıla her yıl
yaklaşık yüzde 5 oranında arttı. Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecini ilerletmek için gereken reformlarda önemli adımlar
atıldı. Önceki yönetimlerce baskı altına alınan ve arka plana
itilen 15 milyon Kürt için gerekli siyasi uygulamaları hayata
geçirdi. Türkiye’nin bugün geldiği nokta, Arap Baharı yaşayan
milletler için bir model oluşturmakta.
Erdoğan
ve partisinin 3 seçimi arka arkaya kazanmasının nedeni yukarıdaki
verilerde saklı. 2011 Haziranında yapılan seçim de onun halk
arasında hala popüler olduğunun bir kanıtı. Küçük işletme
sahipleri, konservatif Anadolu halkı ve büyük şehirlere göç
eden milyonlar, karşısında güçlü bir muhalefet olmadıkça
AKP’yi yeniden iktidara taşıyacak gibi duruyor.
Tüm
bunlara rağmen Erdoğan uzun süredir şüpheli bakışların odağı
halinde. Bir konuşmasında demokrasiyi “Gidilmesi gereken durağa
varıldığında inilecek bir araç” olarak tanımlaması tüm bu
kuşkuları arttırıyor. Erdoğan, İstanbul ve İzmir burjuvazisine
karşı küçümseyici bir tavır içinde. Alkol satışını
sınırlayan yeni yasa, Atatürk’ün laik devletinin İslami yöne
çekilmesinden korkan kesimin endişelerini destekler nitelikte.
AKP’nin köklerinin İslami görüşe yakın olması bu endişeleri
bir kat daha arttırıyor.
Erdoğan’ın
partisinde onu onaylamayan bir kesim de var. AKP’nin
kurucularından, şimdinin cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakanın
tavrını otoriter bulduğunu ve onun demokrasi anlayışının çok
kısıtlı olduğunu söylemekten çekinmiyor. Avrupa’daki
gayrimüslim despot liderlerin varlığı (Rusya’da Putin,
Macaristan’da Orban), problemin İslam değil Erdoğan olduğunun
bir göstergesi. Erdoğan’ın çoğunlukçu demokrasi anlayışı
ve azınlıkları göz ardı eden iktidar politikası, kazandığı
seçimlerden sonra “İstediğimi yaparım” zihniyetini de
beraberinde getiriyor. Bu bakış açısıyla birlikte gelen üstün
yetkiyi, darbe eğilimli ordunun gücünü azaltma çabasında olduğu
gibi doğru kullandığı zamanlar oldu. Buna rağmen yargıda,
belediyelerde ve ihalelerde kadrolaşmaya gitmesi, üzerindeki
kontrol mekanizmasına zarar verdi. Bu kontrolsüzlüğün yarattığı
korku medyayı da etkisi altına aldı; protestolardaki orantısız
güç kullanımı ve polisin şiddetli müdahalesine karşın tüm
medya oto-sansür uyguladı. Olaylar devam ederken televizyonlar
yemek programları ve penguen belgeselleri yayınlıyorlardı.
Türkiye’deki
tutuklu gazeteci sayısı Çin’den fazla. Erdoğan yüksek rütbeli
generallerin çoğunu hapse attırdı. Kendi partisinde insanlar ona
karşı çıkmaktan çekiniyor. Özgüveni çoktan astlarına karşı
toleranssızlığa dönüşmüş durumda. Toplum mühendisliği
çabaları konservatif tutumunda boğuluyor.
Şu anki risk iktidarda olmanın verdiği güce daha da sıkı sarılacak olması. AKP’nin iç tüzüğüne göre 3 dönem arka arkaya meclise girdikten sonra milletvekilliğinden ve dolayısıyla başbakanlıktan çekilmek zorunda. Bu nedenle anayasayı başkanlık sistemine uygun olarak değiştirebileceği düşünülüyor. Bir diğer alternatifse tüzüğü keyfince değiştirip başbakanlığa devam etmesi.
Osmanlılar
bugünlerde diken üstünde
Erdoğan’ın
bu fikirlerden ve liderlikten vazgeçip yerini devlet adamlığına
daha uygun olan Abdullah Gül’e bırakması iki açıdan önemli.
İlk sebep Türklerin Erdoğan’dan bezmesi; Thatcher
İngiltere’sinin 1990’daki kelle vergisi karşısında
ayaklanması, Fransızların 1968’de de Gaulle’ü reddetmeleri bu
durumla benzerlik gösteriyor. Eğer Erdoğan kalmayı seçerse bir
sonraki seçimde ülkesi git gide “yönetilemez” hale gelebilir.
Ayrıca
Erdoğan’ın elde ettiği başarıları da koruması gerekiyor.
İstikrarlı giden ekonomi ciddi oranda yavaşladı ve düşüşe
geçti. Euro’nun resesyonu Türkiye’nin en geniş pazarını
etkilemiş gözüküyor. Avrupa Birliği’yle müzakereler durma
noktasına geldi ve Erdoğan AB’ye yönelik ilgisini kaybetmiş
durumda. Kürtlerle ve Abdullah Öcalan’la yapılan pazarlıklar
ise hala bıçak sırtında.
Erdoğan’ın
ülke geleceği için yapabilecekleri henüz bitmiş değil. Ülke
1982’de yapılan darbe anayasasından sonra yeni bir anayasaya
ihtiyaç duyuyor. Merkeziyetçi bir anayasadansa bir konsensusla
oluşturulacak yeni bir yapı gerekiyor. Erdoğan kalan zamanını
anayasal reforma ayırır, Kürtlerin taleplerine cevap verir, AB
müzakerelerine hız kazandırıp ekonomiyi yeniden düzene
koyabilirse Türk tarihindeki yerini sağlama alabilir.
Bu
haftaki protestolar sadece biber gazı ve kızarmış gözlerden
ibaret değildi. Sıradan mahallelerdeki sıradan insanlar tencere ve
tavalarıyla, bayraklarıyla seslerini duyurabilmek için sokaklara
çıktılar.
Türkler seslerini padişaha duyurabilmek için yeni bir
birliktelik ve çoğulcu demokrasi yolu keşfettiler –eğer padişah
dinlemeye karar verirse- . Taksimdeki protestoculara karşı nasıl
davranılacağı ise hala belirsizliğini koruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder