4 Haziran 2013 Salı

"Anadolu’nun Lideri :Amerika’nın Türkiye Başbakanı Erdoğan’a Dair Karanlık Görüşü" - Spiegel

3 Haziran 2013
Esas Makale: 

http://www.spiegel.de/international/world/the-tribune-of-anatolia-america-s-dark-view-of-turkish-premier-erdogan-a-732084.html

ABD, NATO Müttefiki Türkiye hakkında endişeli. Büyükelçilik raporları Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili etrafı yozlaşmış ve kifayetsiz bakanlar tarafından çevrelenmiş, güce susamış bir İslamcı portresi çiziyor. Washington artık ülkenin Avrupa Birliği’ne katılacağına inanmıyor.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ortada, ABD diplomatik bağlantılarına göre kendisini “dalkavuk (ancak kibirli) danışmanlarından oluşan demirden bir halka” ile çevrelemiş durumda.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Devletler’in en önemli Müslüman müttefiklerinden. Göreve başlarken, demokratik İslam sözü verdi --bölgedeki diğer ülkelere model olabilecek bir hayal vaadiyle.
Fakat ABD raporlarına güvenecek olunursa, Türkiye, bu hayali gerçekleştirmekten oldukça uzak. Erdoğan? Güce susamış bir İslamcı. Bakanları? Kifayetsiz, eğitimsiz ve bir kısmı yozlaşmış. Yönetim? Bölünmüş. Muhalefet? Gülünç.
ABD diplomatları geride kalan 31 yıl boyunca Ankara’dan Washington’a binlerce rapor gönderdi. Son raporlar oldukça acımasız. ABD hükümetinin ülke ile ilgili resmi olarak söylediği her şey ile çelişkili bir Türkiye görüntüsü aktarıyor.
Birincisi ve en önemlisi; ABD, Erdoğan’a güvenmiyor. Mayıs 2005 tarihli bir rapor kendisinin gerçekçi bir dünya görüşü olmadığını söylüyor. Bu belgeye göre Erdoğan, Türkiye’yi yönetmek için Tanrı tarafından seçildiğine inanıyor ve kendisini “Anadolu’nun Lideri”* olarak addetmekten hoşlanıyor.
ABD diplomatları Erdoğan’ın neredeyse tüm bilgi akışını İslam yanlısı gazetelerden aldığını – bakanlarından gelen analizleri dikkate almadığını iddia ediyor. NATO üyesi ülkeler arasında en güçlü ikinci ordusu olan askeriye ve gizli servis artık bazı raporları kendisine göndermiyor. Raporlar, hiç kimseye kesinlikle güvenmediğini ve kendisini “dalkavuk (ancak kibirli) danışmanlarından oluşan demirden bir halka” ile çevrelediğini söylüyor. Kabadayılığına rağmen elindeki gücü kaybetmekten korktuğu söyleniyor. İlgili bir bilirkişi, Erdoğan hakkında Amerikalılar’a şöyle diyor : “ Tanrıya inanıyor… ama ona güvenmiyor.”
Yolsuzluk Suçlaması
Erdoğan, İslamcı-muhafazakar parti AKP’yi kurduktan iki yıl sonra 2003’te başbakan olarak göreve geldi. Seçim kampanyaları sırasında, Erdoğan, yolsuzluğun hakkından gelmeyi amaçladığını beyan etti.
Fakat, 2004’ten beri, haber kaynakları, ABD diplomatlarına Türkiye’de yolsuzluğun Erdoğan’ın ailesi dahil her seviyede olduğunu söylüyor. Hiçbir suçlama kanıtlanmadı – haber kaynakları başbakana iftira atıyor olabilir. Ancak bu kaynakların raporları Amerika’nın Türkiye imgesini çarpıcı haberlerle şekillendirdi.
Söylentiler kulağa aşırı geliyor. Bir üst düzey hükümet danışmanın, bir gazeteciye, Erdoğan’ın devletin petrol rafinerilerini satarak kendisini zenginleştirdiğini itiraf ettiği söyleniyor. Bununla birlikte, Enerji Bakanlığı’ndan bir kaynak, ABD’ye, başbakanın eski okul arkadaşlarından birinin sahibi olduğu gaz boru hattını mürekkeplemeleri yönünde İranlılara başbakanın bizzat baskı yaptığını anlattı. Bu pazarlık takip edenleri şaşırttı: bu şirket limanlar yapıyordu; fakat enerji sektöründe çok az deneyime sahipti. İsmi açıklanmayan iki ABD kaynağı, Erdoğan’ın sekizin üzerinde İsviçre bankası hesabı yönettiğini iddia etti.
Erdoğan’ın partisi, AKP, suçlamaları şiddetle yalanlıyor. Ve başbakan, servetinin oğlunun düğününde takdim edilen hediyeler sayesinde oluştuğunu iddia ediyor. Bunun yanı sıra, bir Türk işadamının dört çocuğunun Amerika’daki eğitim masrafını karşıladığını söylüyor. Amerikan Büyükelçiliği ise bu tip açıklamaları basit görüyor.
Teknokratik(*) Derinlik Eksiliği”
Görünüşe göre Erdoğan temel politik hamlelerde başarılı olmayı iyi biliyor. Amerikan raporlarına göre, AKP, 2004 Trabzon vali seçimlerinde aldığı acı yenilgi sonrasında, söylentilerce, yakın arkadaşı Faruk Nafiz Özak’ı yerel futbol kulübü olan Trabzonspor’un başına getirdi. Haber kaynakları, doğruluğu kanıtlanmamış suçlamalar dahilinde, Erdoğan’ın Özak’a gizli bir hükümet hesabından milyon dolarlar gönderdiğini ABD Büyükelçiliği’ne bildirdi. Haziran 2005 tarihli bir habere göre, Özak, bu paraları takım için daha iyi oyuncular alarak valiyi gölgede bırakmak üzere kullanacaktı. Erdoğan, SPIEGEL’in görüşme çabalarına yanıt vermedi; ama WikiLeaks’in güvenilirliğinin sorgulanabilir olduğunu söyledi.
ABD Büyükelçiliği’nin analizine göre, AKP’yi neredeyse sadece kendi lehine çalışan bir partiye dönüştürdü. Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil birçok AKP liderinin Müslüman cemiyetlerine üye olduğu söyleniyor.
ABD Büyükelçisi Eric Edelman, hükümette “genel bir teknokratik derinlik” eksikliği olduğunu Ocak 2004’te şöyle eleştirdi: “Görevlere atanmış bazı AK Partililer işlerini öğrenecek kapasiteye sahip görünürken, diğerleri ya kifayetsiz ya da şahsi… çıkarlarının peşine düşmüş gözüküyor.” veya kendi dini cemaat üyelerinden. “Sürekli olarak anektotlar halinde kanıtlar duyuyoruz… öyle ki ulusal ve lokal seviyede atanmış AK Partililer ya yetersizler ya da dar görüşlü İslamcılar.”
Birçok yüksek dereceli devlet memuru, Amerikalılara, Erdoğan’ın kadrolaşmış adamları tarafından aleyhlerinde dava açıldığını anlattı. Bu memurlardan birinin söylediklerine göre, Erdoğan, kifayetsizlik, dar kafalılık ve cehalet sergileyen bir kişiyi müsteşarı olarak atadı. Bir başka haber kaynağının ABD’ye bildirdiğine göre Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, zinanın suç olduğunu savunucularından biri, Erdoğan’ın eşi Emine’nin arkadaşı olduğu için göreve getirildi. Eroin kaçakçılığı ile bağlantılı ve küçük yaştaki kızlara eğilimi olan bir başka bakan, iltimas ile göreve getirilmek ile suçlandı.
Trenden İnmek
Erdoğan ve AKP seçmenler tarafından saygıdeğer bulunuyor. ABD diplomatlarının 2004’ün başlarında yazdığı bir rapora göre; başbakan “doğal bir politikacı”. Halk ile güçlü bir iletişime haiz, karizmatik ve sokak savaşçısı içgüdülerine sahip. İstanbul’un sert bir semti olan Kasımpaşa’da büyüdü ve tutucu Nakşibendi Tarikatı’na katılmadan önce, gençlik yıllarında, radikal İslamcı bir organizasyona dahil oldu. Hükümete girmeden önce şöyle söylüyordu: “Demokrasi bir trendir. Ulaşmak istediğimiz durağa gelince ineriz.”
Gençlik yıllarında, sonradan AKP’nin yükselişini için birlikte çalıştığı Abdullah Gül ile tanıştı. Şimdiyse aralarında çok derin bir rekabet var. Gül, özellikle başbakan yurtdışı gezilerindeyken, defalarca Erdoğan’a karşı sorun çıkardı. Mart 2005’ten bir rapora göre, Gül, Türkiye Dışişleri Bakanı iken; ABD diplomatları, bunu, Gül’ün Erdoğan’ın politikalarının altını kazıma ve parti içinde daha fazla güç elde etme girişimi olarak tasvir etti. Erdoğan’ın aksine Gül, İngilizce konuşuyor; diplamatlara kendisinin ılımlı ve modern olduğunu ileri sürüyordu.
Gerçekte, Gül’ün yakınlarının söylemlerine dayanan büyükelçilik raporlarına göre ABD, Gül’ü Erdoğan’dan daha ideolojik ve Batı karşıtı olarak görüyor. Bu belgeler, Gül’ün Erdoğan’ı kötü göstermek için her fırsatı kullandığını, hatta resmi ziyaretçilerin önünde kendisi ile ilgili kötü konuştuğunu iddia ediyor. Gül cumhurbaşkanı olmak için uzun sure çalıştı ve böylece Erdoğan’in dengi olacaktı. Erdoğan, Gül’ün yükselişini engellemeye çalıştı – başarısız oldu. 2007’nin yazında, Gül, Ankara’daki cumhurbaşkanlığı köşküne yerleşti.
Anlaşılması güç ve karmaşık 
ABD diplomatları, iş Erdoğan’ın danışmanı ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğluna gelince benzer biçimde gözükara. Kendisinin Ankara dışındaki politikadan pek anlamadığını söylüyorlar. Bunu bir talihsilik olarak görüyorlar, çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasını istiyorlar; ancak bunun olacağına artık inanmıyorlar. AB üyeliği yolunda ilerleme kaydetmek adına, ABD Büyükelçisi, hükümetin, Avrupa’nın bürokratik taleplerini karşılamak üzere İngilizcesi veya diğer başlıca Avrupa dillerini iyi derecede bilen birkaç bin kişiyi işe alması gerektiğini yazıyor. ABD diplomatları, AKP’nin çoğunlukla Sünni topluluklardaki yoldaşlarını kadrolarına aldığını yazıyor.
ABD değerlendirmelerine göre, bazı AKP’li siyasetçiler, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini, Türkiye’nin İslam’ı Avrupa’ya yaymaları gerektiğine inanmak gibi anlaşılması güç ve karmaşık sebeplerle destekliyor. 2004’ün sonlarından bir ABD raporuna göre, AKP liderlerinden biri, Türkiye’nin rölünün “Endülüsü geri almak ve 1683’teki Viyana kuşatmasındaki yenilginin öcünü almak” olduğunu düşünüyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, büyük bir ölçüde bu bakış açısını paylaşıyor ve Amerikalılar, bu emperyalist tavır nedeniyle alarma geçiyor. Davutoğlu’nun Ocak 2010’da Saraybosna’da yaptığı bir konuşmasının özeti olarak, ABD büyükelçisi şöyle yazıyor: “Tezi: Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu Osmanlı kontrolü ya da etkisi altındayken daha iyi durumdaydı; barış ve kalkınma egemendi. Ne yazık ki, bölge, bölünme ve savaş nedeniyle şimdiye kadar hiç olmadığı kadar zarar görüyor. Fakat, şimdi Türkiye, yönetmeye, hatta birleştirmeye hazır bir şekilde geri döndü. (‘Davutoğlu: Balkanlar’ı(Osmanlı’yı) yeniden kuracağız.’).”
Rolls Royce ve Rover
Davutoğlu’nun kendini beğenmişliği ve Neo-Osmanlı vizyonu ABD’de endişe uyandırıyor. Aynı bağlantı, Türkiye “Rolls Royce ihtiraslara ancak Rover kaynaklara” sahip, şeklinde yorumluyor. 2004 tarihli büyükelçilik raporuna göre, Savunma Bakanı Mehmet Gönül, Davutoğlu’nun Erdoğan üzerindeki İslamcı etkisi hakkında uyardı. Gönül, ABD’ye şöyle söyledi: “Fevkalade tehlikeli!”
Erdoğan döneminde İsrail ile ilişkiler dramatik bir şekilde kötüleşti. İki hükümet, 2008’in sonlarında ve 2009’un başlarında Hamas’a karşı sürdürülen savaş ve Gazze donanmasına yapılan saldırı ile ilgili anlaşmazlık halinde. İsrail’in Ankara büyükelçisi, Gabby Levy, Ocak 2009’da Erdoğan ilişkilerin sakinleştirilmesinin gerisinde olduğunu söyleyerek şu iddiada bulundu: “Erdoğan köktenci. Bizden din nedeniyle nefret ediyor.” Levy, Ekim 2009’dan güvenilir bir ABD büyükelçilik raporuna dayanılarak alıntılandı.
Amerikalılar, Erdoğan’ın NATO üye ülkesi Türkiye’yi Batı’dan gittikçe uzaklaştırmasını endişe ile izliyor. Ülkenin istikrarı ile ilgili kaygı duyuyorlar. Dönemin Türkiye’deki ABD büyükelçisi James Jeffrey, Şubat 2010’un sonlarında yazdığı gibi: “Burada her gün yeni bir gün ve hiç kimse tüm bu düzenin nerede kırılacağını tahmin edemiyor. Dikkat edilmeli.”
*Teknokrasi, tüm karar verme süreçlerinin teknik uzmanların ellerinde olduğu bir yönetim şeklidir. Yönetim kademelerinde sadece, bilgi, deneyim ve yetenek sahibi bilim adamları, mühendisler, ve teknolojistler yer alır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder