6
Haziran 2013 – Eric Pfanner
Türk
hükümeti Twitter’ı suçluyor. Bir çok Türk sindirilmiş
medyayı hedef gösteriyor.
Protestocular
sol görüşlü alternatif gazeteleri Istanbul’da Taksim Metro
istasyonu çıkışında geçenlere dağıttılar.
Protestocular
Istanbul ve diğer şehirlerde sokaklara çıkıp tazyikli su,
plastik mermi ve biber gazıyla karşı karşıya kaldıklarında,
önde gelen Türk TV kanalları önceden belirlenmiş programlarını
yayınlamayı sürdürdüler: bir yemek programı, bir doğa
belgeseli, hatta bir güzellik yarışması. Neler olduğunu öğrenmek
için – ve hükümete göre, şiddeti arttırmak amacıyla –
Türkler Twitter ve başka sosyal medya araçlarına yöneldi.
Çarşamba
günü bunun sonucu ters tepki gerçekleşti. Yarı resmi
Anadolu haber ajansı polisin 25 kişinin suça teşvik etmek
amacıyla Twitter kullanmaları şüphesiyle gözaltına alındığını
bildirdi. Göz altına alınmaların altında Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın sosyal medyaya duyduğu antipati yatmakta,
Pazar günü de “topluma karşı en büyük tehdit” olarak
kınamış olduğu gibi.
Erdogan
Twitter’ı geçen hafta Istanbul Taksim Meydanında başlayıp,
diğer şehirlere sıçrayarak ve artarak süren protestolardaki rolü
nedeniyle ayırarak ”en iyi yalan örnekleri burada bulunmaktadır”
demisti.
Hükümeti
eleştirenler de Twitter ve diğer sosyal medyada yer alan yanlış
bilgilerin, alınan sert önlemlerin sonucunda çok fazla sayıda
ölüm olduğu ve kurbanların dijital ortamda değiştirilmiş
fotograflarının yer aldığı doğru olmayan raporların
paylaşıldığını kabul etti.
Ancak
bu dedikoduların da yerleşik medyanın ihmal yalanından
sorumluluğu sonucunda yayıldığını eklediler.
Istanbul
Bilgi Üniversitesi medya profesörlerinden Aslı Tunç “Tabii ki
Twitter’ın da karanlık bir tarafı vardır”. “Ama ana medya
kuruluşları işlerini doğru yapsalardı, buna mahal kalmazdı”
dedi.
Hafta
sonu protestolar artmaya başladığında, bazı protestocular
öfkelerini medya kuruluşlarına yönlendirildi. Pazar günü
yüzlerce kişi Habertürk Tv kanalının önünde toplanmışlar;
Pazartesi günü de daha büyük bir gösteri başka bir kanal olan
NTV’nin önünde gerçekleştirildi, bu gösteriye kanal
çalışanları da eşlik etti.
Salı
günü, NTV’nin ana firması olan Doğuş Medya Grubunun CEO’su
Cem Aydın, kanalın gösterilerin ilk günlerindeki yayın
eksikliğinden dolayı izleyicilerinden özür diledi.
NTV
çalışanlarına izletilen ve sonradan kanalın web sayfasına konan
video konuşmasında “İzleyicilerimiz ihanete uğradığını
hissediyorlar” dedi. “Bizim profesyonel sorumluluğumuz
olanları olduğu gibi rapor halinde sunmaktır. Dengesiz bir
ortamda dengeyi arama, diğer medya araçları gibi, bizi de
etkilemiştir.”
“Hem
size, hem de izleyicilerimize bir özür borçluyuz” diye de
ekledi.
Demokratik
seçimleri olan bir ülke olan Türkiye, Internet ve ana medya
kuruşuşlarında, serbest konuşma hakkının bastırılması
konusunda güçlü bir geleneğe sahip. Paris merkezli bir savunma
grubu olan Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından yayınlanan
Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde Türkiye 179 ülke arasında
154 gibi alt sıralarda bir yerlerde yer almaktadır.
Türkiye’nin
ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret içeren
videolar yayınlandığı için YouTube 2007 yılından 2010 yılına
kadar bir çok kere yasaklandi. Aralarında Kürt ayrımcılarla
görüşme yaptığı için terörizme destek olmakla suçlananların
da bulunduğu düzinelerce gazeteci son yıllarda hapse girdi.
Yine
de Türk hükümetinin gösterilere cevabı ile Arap Baharı
sırasında, bir çok hükümetin isyanın yayılmasını önlemek
amacıyla Internet ve mobil telefon hizmetlerini devredışı bırakan
otoriter Orta Doğu rejimlerinin iletişim araçları üzerinde
aldıkları sıkı önlemler arasında fark gözlenmekte.
Batı
Internet firmalarından önde gelenlerinden birinin yetkilisi, ismi
gizli kalmak şartıyla, Türkiye’de gösteriler başladıktan
sonra hükümetin Twitter veya Facebook gibi önde gelen web
platformlarına ulaşımı engellemek ile ilgili her hangi bir
işareti olmadığını, ancak bazı kullanıcıların her ikisinde
de ara ara kesilmeler yaşadığından söz ettiklerini belirtti.
Ancak
analistler dolaylı sansürün çok yaygın olduğunu ve
gazetecilerin korku ortamında çalıştığını belirttiler.
Önde gelen Türk gazeteleri ve televizyon yayın kuruluşları
sistemli bir yapıları olan ve hükümetle yapılan kontratların
önemli bir gelir kaynağı olan büyük holdinglere ait.
Brüksel’de
bulunan ve uluslararası anlaşmazlıkları etkisiz hale getirme
konusunda çalışan International Crisis Group’ta Türkiye
analisti olan Didem Akyel Collinsworth "Eğer hükümet ihalesi
almaya çalışan bir inşaat firmasıysanız, medya kuruluşunuzun
ne söylemesi gerektiği konusunda muhtemelen dikkatli olmanız
gerekecektir” dedi.
Doğan
Holding’e, devlet yetkilileri hakkındaki yolsuzluk iddialarını
yayınlamaları sonucu 2009 yılında kesilen 2.5 bilyon dolarlık
“vergi” cezası Türkiye’deki medya patronlarının hala
hafızasında.
Protestoların ilk haftasında, televizyonların haber karartması tüm kanalları kapsamadı. Daha önceden pek bilinmeyen ve muhalefet partisi CHP ile bağlantısı olan Halk TV, neredeyse tüm ayaklanmayı canlı olarak yayınladı. Olayları geniş çaplı olarak yayınlayan CNN International veya BBC gibi kanalları sansürlemeye yönelik bir girişim ise yaşanmadı.
Eleştiriler,
bu durumun ana akım medyadaki sorunları afişe ettiği yönünde.
Oldukça popüler olan bir görselde CNN Türk ve CNN International
karşılaştırması yer alıyor. CNN International protestoya geniş
çapta yer verdiği dakikalarda CNN Türk’te penguen belgeseli
yayınlanıyor.
CNN
International’ın yürütmesini üstlenen Time Warner’ın Turner
bölümü temsilcisi, CNN Türk’ün Time Warner lisansı altında
çalışsa da haber seçiminde CNN International’dan bağımsız
olduğunu açıkladı. Londra’daki Turner temsilcisi, CNN Türk’ün
penguen belgeselinin yayınlandığı saatlerin Cumartesi sabahki
gösterilerin hemen ardına denk geldiğini ve de kanalın Cuma
geceki bülteninde protestolara yer verdiğini bildirdi.
Kanal
bildirisinde “CNN, CNN Türk’ün Türkiye’deki protestoların
yayınlamasını yakinen gözlemlemeye devam ediyor.” dedi.
Türk
hükümeti uluslararası basında protestoların abartılı bir
biçimde yansıtıldığını iddia ederken; eleştiriler Erdoğan’ın
Twitter’daki kullanıcıları tutuklatmasının onun otoriter
içgüdülerinin ve hukuken meşru olan protestolara
tahammülsüzlüğünün bir işareti olduğu yönünde.
Bilgi
Üniversitesi’nde hukuk profesörü olan ve ifade özgürlüğü
alanında uzmanlaşmış Yaman Akdeniz, “Polislere saldırın.”
yönünde pek fazla sayıda mesaja rastlamadığını, daha ziyade “
Şu yerde buluşalım” biçimindeki mesajların çoğunlukta
olduğunu belirtti. Demokratik bir toplumda ifade özgürlüğünü
zedelemek için Twitter tutuklamaları gibi susturma taktiklerin
kullanımının kabul edilemez olduğunu sözlerine ekledi.
Erdoğan,
sokaktaki şiddetin sebebi olarak sosyal medyayı hedef gösteren ilk
siyasi lider değil. Geçen sene yaşanan Londra olaylarında
Britanya başbakanı David Cameron, her ne kadar şimdiye kadar
başarıya ulaşmamış olsa da, dijital iletişimi mercek altına
almak için çalışmalarda bulundu.
Öte
yandan Twitter, Erdoğan’ın iddiaları ve tutuklamalar hakkında
sessiz kalmayı tercih ediyor. Şirket, geçtiğimiz yıllarda
mahkeme kararı olmadan, merkezinin de bulunduğu Amerika’daki
kullanıcılarının kimliklerini ifşa etmeyi reddetmişti.
Türkiye’deki
teknolojiden anlayan ve endişeli kullanıcıların kimliklerini
gizleme konusunda başvurduğu yöntemler mevcut. Hotspot Shield adlı
kişiye özel sanal ağ üreticisi bir programın sahibi olan
AnchorFree şirketi, sadece geçtiğimiz Cuma Türkiye’den 98.000
kişinin programlarını indirdiğini belirtti. Bu rakam, ortalama
bir günün on katı.
Hukuk
Profesörü Yaman Aydeniz “Twitter olmadan, sosyal medya olmadan,
demokrasi de olamaz” diyor ekliyor ”Başta başbakan olmak üzere
tüm Türk toplumunun bu konuda enine boyuna düşünmesi gerekir.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder